Blog Arşivleri

“2023’te uzaydayız”!

Türk Hava Kurumu (THK) Genel Başkanı Osman Yıldırım, Türkiye’nin en geç 2023 yılına kadar uzaya insanlı mekik göndereceğini belirterek, “Uzayda yeni bir Türkiye kuracağız” dedi.

Türk Hava Kurumu bölge toplantısına katılmak üzere sabah saatlerinde kuruma ait uçakla Sinop’a gelen THK Genel Başkanı Osman Yıldırım, Vira Otel’de basın toplantısı düzenledi.

Toplantıda Türk Hava Kurumu’nun projelerinden bahseden Osman Yıldırım, Türkiye’nin uzay programını açıkladı. Türk Hava Kurumu’nun Havacılık ve Uzay Üniversitesi kurulduğunu hatırlatan Yıldırım, “Arkadaşlar biliyorsunuz kurumuzun bu dönemde yaptığı en önemli faaliyetlerinden birisi Türk Hava Kurumu Havacılık ve Uzay Üniversitesi oldu. Üniversitemiz bu yıl eğitime başladı. Ankara ve İzmir’de toplam 236 öğrenci ile ülkemizin değerli gençlerine eğitim veriyor. Üniversitemizin en büyük özelliği bir ihtisas üniversitesi, havacılık ve uzay üniversitesi olması. Dünyada bu konuda eğitim yapan 37. üniversite var. Amerika’da bulunan en önemli havacılık ve uzay üniversitesi ile öğrenci mübadelesi yapıyoruz. Biz Amerika’ya, Amerika da bize öğrenci gönderiyor. Tabii eğitimin bir özelliği de bizim üniversitemizde okuyan öğrenciler 1 veya 2 yıl bağlı bulundukları bölümlere göre Amerika’da okuyacaklar. Mezun olurlarken hem Türk Hava Kurumu üniversitesinin diplomasını alacaklar hem de Amerikan Havacılık ve Uzaycılık Üniversitesi’nin diplomasını alacaklar. Türk Hava Kurumu Üniversitesi hem uçak mühendisi hem uydu mühendisi hem de astronot mühendisliği eğitimleri yaptıracak bir üniversite. ABD’de işbirliği yaptığımız üniversite dünyadaki hava araçlarının tasarlanmasında çok önemli bir üniversite. Biz de tabii kendi imkan ve kabiliyetimizi biliyoruz. Gerçekten Türkiye’de öğretim üyeleri ve bilim adamlarını biz geri getirdik. Yani beyin göçü geri döndü” dedi.

Türkiye en geç 2023’e kadar uzaya insanlı uzay aracı gönderebilecek

Türkiye’nin kısa süre içerisinde uzaya insanlı uzay aracı göndereceğini kaydeden Yıldırım, “Bu gün uydu diyoruz ya da uzay gemisi diyoruz. Bunların hepsinin Türkiye’de yapılmaması için hiç bir neden yok. Çünkü bu imkan ve kabiliyet Türkiye’de var. Hem uçak üretimi, hem uydu projesi ve hem de uzay mekiği projesinin Türkiye’de gerçekleşmesi mümkün. Projesini biz yöneteceğiz. Gövdesini, motorlarını ve ana bilgisayarının yazılımını Türkiye’deki mevcut sanayi kuruluşlarıyla, şirket ve organizasyonlarla birlikte THK Üniversitesi yapacak. Elimizde her türlü imkan var. Türkiye en geç 2023’e kadar uzaya insanlı uzay aracı gönderebilecek. Cumhuriyetimizin 100. yılına kadar Türkiye kendi yaptığı mekikle uzaya gidecek ve dönecek. Onun için diyoruz ki, ‘uzayda yeni bir Türkiye kuracağız’. Artık THK Türkiye’nin sınırları dışına çıktı. Bunun yanında uzayda da yerimize alacağız” diye konuştu.

Uzay üssünün yine Türkiye’de olacağını dile getiren Osman Yıldırım, şöyle konuştu:

“Bizim uzay mekiğimiz Ankara’daki Türk Kuşu Tesisleri’nden kalkacak ve görevini yaparak tekrar tesislere inecek. Uydumuzu belki mekiğimiz uzaya götürecek ve yörüngesine yerleştirecek. Uzayda kendi uzay laboratuvarımızı kuracağız. Bunu da gerçekleştirmemek için hiç bir neden yok. Ben şuna inanıyorum, hedefi olan hedefine varır. Zaten o hedefe ulaşmak için gerekli programını yapar. Bunları başarmak için her şeye sahibiz. Bir kere arkamızda Türk milleti ver. Arkamızda bir devletimiz ve hükümetimiz var. Sloganımız ‘gelin hep beraber uzayda bir Türkiye kuralım’. Bu projelerin hepsi kısa sürede hayata geçecek.”

Milli tüfek üretime geçiyor!

Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) Genel Müdürü Ünal Önsipahioğlu, gelecek yılın Temmuz ayında milli piyade tüfeğinin seri üretimine başlayacaklarını kaydetti.

Önsipahioğlu ve beraberindeki heyet, Gaziantep Sanayi Odası’nı (GSO) ziyaret etti. Sanayicilerle bir araya gelen MKEK Genel Müdürü Ünal Önsipahioğlu, ziyarette yaptığı konuşmada, Temmuz ayında seri üretimine başlayacakları milli piyade tüfeğinin bir kısım parçalarının da Gaziantep’te yapılacağını belirtti.

Ünal Önsipahioğlu, şöyle konuştu:

”Biz bunlarla gurur duyuyoruz. İnanıyoruz ki daha çok silah üreteceğiz ve sizlerle büyümeye devam edeceğiz. Örneğin milli makineli tüfek bunu takip ediyor. Milli 105’lik obüs bunu takip ediyor. Milli tank bunu takip ediyor. Bunlar hep özgün projeler. Milli taarruz helikopteri, milli savaş uçağı takip ediyor. MKEK bütün bu projelerde yer alıyor.

Benim özlemim de üniversite-sanayi işbirliğini başlatmaktı. Bugün üniversite ile bu konuda bir Ar–Ge anlaşması imzalayacağız. Bazı projeleri de burada başlatacağız. Böylelikle biz Gaziantep’in savunma sanayinde hak ettiği yere gelmesini ve daha üst noktalara taşımayı planlıyoruz. MKEK bugün savunma sanayinde lider ve lokomotif konumunda. İşte bugün burada fabrika müdürleri arkadaşlarımızla bulunmamızın sebebi de budur. Şunu bilin ki MKEK artık Ankara’da oturup kendisine iş üreten bir kurum olmayacak.

Biz arkadaşlarımız ile birlikte her zaman sanayicilerle birlikte olacağız. Biz, bizimle iş yapan, iş yapma potansiyeli olan herkesle çalışmaya hazırız. Biz inanıyoruz ki hem ülke savunma sanayinde hem de arkadaşlarımız standartlarını yükseltecekler.”

Türkiye’nin sanayi envanterini çıkardıklarını dile getiren Ünal Önsipahioğlu, ”Sanayicimizin ayağına giderek işbirliği yapmak istiyoruz. MKE, Türkiye’de sanayinin oluşmasında bir okul ve ekol olmuştur. Bu görevimize de devam ediyoruz. Türk insanı kafasına koyduğu, aklına koyduğu her şeyi yapar. Gaziantep’te bunun için buradayız. Gaziantep’in potansiyellerini biliyoruz. Gelin, görün, fabrikalarımızı gezin. Biz birlikte çalışmaya hazırız” diye konuştu.

MKEK’nin Türkiye’de sanayinin oluşmasında bir okul ve ekol olduğunu yineleyen Önsipahioğlu, ”Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, sanayinin içerisinde bir MKE’li buluyoruz. Bu görevimizi de halen devam ettiriyoruz” dedi.

Önsipahioğlu, bugün bin 24 alt yüklenicilerinin olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

”Bunlar ciddi, önemli silah ve mühimmat parçaları yapan şirketler. Öyle şirketler var ki, kapısını açıp içeri girdiğiniz zaman tamamen bize çalışıyor. Mesela namlu kaplama işi yapıyoruz. MKE’de namlu kaplama tesisi kurmaya kalksak, 20-25 milyon dolar paraya ihtiyaç var. Ama bu işi Konya’da, Adapazarı’nda yapan sanayici var. Niye tekrar onun için yatırım yapayım? İşi ona veriyorum, kalkıyor o da bana geri veriyor. MKE bu ülkede sanayinin oluşmasında bir okul ve ekol olmuştur. Sanayiciyi MKE yetiştirmiştir. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, sanayinin içerisinde bir MKE’li buluyoruz. Bu görevimizi de halen devam ettiriyoruz.”

İhracata çok büyük önem verdiklerini, MKEK’nın yıllık ihracatının 6 yıl önce en fazla 4,5 milyon dolarken bugün 45 milyon dolar olduğunu söyleyen Önsipahioğlu, ”Bugün ihracat yapıp da parasını cebimize koyduğumuz ihracat miktarı 45 milyon dolar. İmzaladığımız kontrat miktarı 297 milyon dolar. Biz bugün Latin Amerika’nın hepsine ABD’ye, Kuzey Afrika’nın hepsine, Afrika ülkelerinin bazılarına, Arap ülkelerinin bütününe 61 ülkeye bugün itibariyle ihracat yapıyoruz. Bizimle beraber hareket eden bütün alt yüklenicilerin burada önü açılıyor” ifadelerini kullandı.

Ar-Ge’ye önem verdiklerini kaydeden Önsipahioğlu, ”Bizim olan ürünleri yapmanın zamanıdır. Türkiye’de bu güç vardır. Alt yüklenici olan sanayiciler ve siz arkadaşlarımla beraber her türlü ürünü başarabiliriz” şeklinde konuştu.

MKE’nin tam 117 Ar-Ge projesini takip ettiğine vurgu yapan Önsipahioğlu, bu çalışmaların da bir yerden teknoloji transferi olmadığını dile getirdi.

Önsipahioğlu, Ar-Ge çalışmalarının kendi mühendisleri, teknikerleri, teknisyenleri ve işçileri tarafından yapıldığını kaydetti.

”Gaziantep sanayisi MKEK için önemli bir tedarik merkezi”

Gaziantep Sanayi Odası Başkan Yardımcısı Adnan Ünverdi ise yaptığı konuşmada, Gaziantep sanayisinin MKEK için önemli bir tedarik merkezi konumunda olduğuna dikkati çekti.

Ünverdi, ”Gaziantep; sahip olduğu üretim potansiyeli, ürün çeşitliliği ve dünya pazarında yıllardan bu yana edindiği tecrübelerle önemli bir üretim şehridir. Bu şehirde; makineden, tekstile, gıdadan kimyaya çeşitli sektörlerde yüzlerce kalem sanayi malı üretilmektedir. Bu ürünler, Avrupa Birliği ülkeleri ağırlıklı olmak üzere dünyanın 166 ülkesine ihraç edilmektedir. Gaziantep, Türkiye’de ihracat yapan şehirler sıralamasında 6. sırada bulunmaktadır” dedi.

Türkiye’de en fazla marka ve patent başvurusu yapan şehirler içerisinde Gaziantep’in 5. sırada, Anadolu’da ise 1. sırada bulunduğuna dikkati çeken Ünverdi, şöyle konuştu:

”Komşu ve bölge ülkelerle geliştirdiğimiz işbirliği ve projeler neticesinde dünya ile artan ihracat hacmimiz, bugün en önemli rekabet gücümüzü oluşturmaktadır. Gerek Orta Doğu, gerek Afrika gerekse AB ülkeleriyle olan ekonomik işbirliğinde Gaziantep, Türkiye’de bir model teşkil etmektedir. Bugün bu şehir bulunduğu uluslararası bölgenin en büyük sanayi ve ticaret şehridir. Aynı zamanda Türkiye’de sanayide markalaşan, inovasyonda öncü ve örnek olan, nanoteknolojiyi ve akıllı ürünleri konuşan ve projelerle uygulayan bir kenttir. Şu bir gerçek ki; Gaziantep bugün MKE için her zaman olduğundan daha iyi bir ticari partner konumundadır. Bizler bugün sizlerle olduğundan daha fazla ortak işler yapmayı, ortak projelere imza atmayı istiyoruz. Bu bağlamda MKE ile Gaziantep sanayisinin tedarik anlamında işbirliğini arttırması büyük temennimizdir.”

Program sonunda Gaziantepli sanayiciler, MKE’nin yaptığı çalışmalar hakkında bilgi aldı.

GSO Başkan Yardımcısı Adnan Ünverdi, MKE Genel Müdürü Ünal Önsipahioğlu’na bakırdan yapılmış bir kahve fincanı hediye etti.


Suçlu kokusundan bulunacak!

Adli Bilimciler Derneği Başkanı Hamit Hancı, Türkiye’nin, adli bilimler alanında dünya ülkeleri arasında yarışacak konuma geldiğini söyleyerek, suçluların artık kokusundan bulunacaklarını söyledi.

Anadolu’da gerçekleşen Adli Bilimciler Kongreleri sayesinde adli bilimcilerin birbirleriyle tanışıp ortak çalışmaya başladığını belirten Prof.Dr. Hancı, “Derneğimiz 2001 yılında kuruldu.

2001 yılından beri adli bilimler alanında çalışan Adli Tıp Uzmanları, Olay Yeri İnceleme ekipleri, Kriminal Laboratuvarlarda çalışan arkadaşlarımız ve üniversitelerde konuyla ilgili adli bilimler alanında çalışan tüm meslektaşlarımızı bir araya getirerek, bilgi alışverişinde bulunmak ve adli bilimlerin tüm alanlarında bir gelişme oluşturmak dolayısıyla kanuna, hukuka, yargılamaya bir destek sağlamak amacındayız” dedi.

Bu amaçla 2002 yılından beri Anadolu’nun değişik illerinde Anadolu Adli Bilimler Kongreleri düzenlediklerini anlatan Hancı, şöyle konuştu: “Burada adli bilimlerin her alanındaki kişiler katılıyorlar, Adli Diş Hekimleri, Adli Tıp Uzmanları, Adli Bilişimciler, Olay Yeri İncelemeler, Kriminal Laboratuvarda Çalışanlar, Adli Hemşireler, tüm alandaki arkadaşlar kongrelerimize katılarak bilgilerini paylaşıyor, böylece bilgi açısından güçlenmiş oluyoruz.

Son yıllarda bu kongreler sayesinde aynı alanda çalıştıkları halde birbirini tanımayan pek çok meslektaşımız ortak çalışır hale geldi. Bilgilerini paylaştılar ve bu paylaşımlarla çok yeni gelişmeler, yeni araştırmalar ve yeni makaleler doğdu. Pek çok alanda geliştiğimizi rahatlıkla söyleyebilirim.”

Türkiye’deki Adli Tıp Merkezlerinin dünyadaki gelişmiş adli tıp merkezleri ile aynı konuma geldiğini belirten Prof.Dr.Hamit Hancı, Türkiye’nin son 10 yılda adli bilimler alanında büyük atılımlar yaptığını açıkladı.

Adli Bilimciler Derneği Başkanı Prof.Dr. Hancı, Türk Adli Bilimi’nin dünyanın gelişmiş adli bilim merkezleri ile yarışır hale geldiğini söyledi. Bugün Adli Tıp Kurumu’nun gerek Kriminal Polis laboratuvarları, gerek Jandarma Kriminal, gerek üniversitelerin Adli Tıp Ana Bilim dallarının kendilerini inanılmaz geliştirdiğini anlatan Hancı, şunları söyledi: “Dünya standartlarında her türlü olayı çözebilecek alt yapıya, ekipmana ve elemana sahiptirler.”

Türkiye Adli Kurumu’nun güçlendiğini belirten Prof.Dr.Hamit Hancı, Adli Tıp Kurumu’nun artık olayları yerelde çözmesi gerektiğini belirtti. Adli Tıp Kurumu’nun bölgesel adli tıp şubelerinde ve grup başkanlıklarını güçlendirmesini öneren Prof. Dr.Hamit Hancı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Adli Tıp Kurumu özellikle güçlendi. Bununla beraber biraz daha merkezi yapısından uzaklaşıp periferi bölgesel adli tıp yapılanmalarını güçlendirirse daha yararlı olur düşüncesindeyiz.

Çünkü, en azından basit olaylar için vatandaşlar İstanbul’a gitmemelidir, artık olaylar yerelinde çözülmeli bölgesel adli tıp şubelerinde ve grup başkanlıklarını güçlendirmek gerekiyor. Biliyorsunuz, son zamanlarda cinsel saldırılarda, beden ve ruh sağlığının bozulması ile ilgili sorulan sorularda bir yıl, iki yıl sonra randevu verilmektedir. Halbuki bunlar yerinde adli tıbbın yerel şubelerinde veya üniversitelerin tıp fakültelerinin adli tıp anabilim dallarında çözülürse çok daha hızlı ve çok daha kolay sonuçlara ulaşılabilecek, insanlarda mağdur olmayacaklardır.”

ARTIK SUÇLU KOKUSUNDAN BULUNACAK

Adli Bilimler alanlarındaki gelişmelerden bahseden Prof. Dr.Hancı, artık koku köpeklerinin cesedin üzerindeki koku yoluyla şüpheliler arasındaki suçluyu bulabildiğini belirtti. Prof. Dr.Hamit Hancı, adli bilimlerdeki yenilikler hakkında şöyle konuştu:

“Adli bilimciler pek çok alanda gelişti özellikle son yıllarda Antropoloji alanı çok gelişti. Burdur’da yaptığımız kongremizin Genel sekreterlerinden Yar.Doç.Dr. Füsun Yaşar hanımefendi mesela Türkiye’nin ilk dental antropolüdür. Diş hekimi olup üzerine antropoloji doktorası yapmış, pek çok toplu mezarlarda olayları çözdü. Tokiskoloji alanında çok geliştik, pek çok zehir türünü rutin olarak, ayrıntılı olarak analiz edebiliyoruz.

Adli Tıp otopsi laboratuvarları çok gelişti, çok daha uygun ortamlarda otopsi yapabiliyoruz. Her bir otopsi salonuna röntgen cihazları konuldu, çok daha ileri geni tetkikler yapılabilmektedir. Bunun yanında adli böcek bilimi gelişti. Cesetlerin üzerindeki böceklerin analizi ile artık ölüm yerini ve ölüm zamanını saptayabiliyoruz. Adli palinolojinin gelişmesi ile cesedin üzerindeki polenlerden, bitki tozlarından ölüm yeri ve zamanını tespit edebiliyoruz.

Adli veterinerlik alanının gelişmesi ile bomba köpeklerinin yanı sıra ceset köpekleri, narkotik köpekleri ve banknot köpekleri geliştirildi. En son yeni gelişmelerden biri yakın zamanda gündeme gelecek, koku teşhis köpekleri, suçlunun kokusunu alarak, bu köpekler şüpheliler arasındaki suçluyu bulabiliyorlar.Adli bilim artık buna bile muktedirdir. Her alanda inanılmaz gelişmeler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.”

Adli Bilimciler Derneği Başkanı Prof.Dr. Hamit Hancı, adli tıbbın ve adli bilimlerin daha hızlı sonuç verebilmesi için, Adli Tıp Kurumu, Jandarma ve Polis Kriminal Laboratuvarları ile sürekli iş birliği halinde ve bilgi alışverişi halinde olunması gerektiğini sözlerine ekledi.

‘2014’te kendi uçağımızı uçuracağız’!

Dünya kalitesinin üzerinde görüntü alan İHA’larımız var ama üretimi yok çünkü…

Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü Ünsan Ban, Sincan Organize Sanayi Bölgesi’nde insansız hava aracı üreten bazı firmaların 2000 metreden dünyanın en kaliteli görüntülerini çektiğini söyledi. Koordinasyon eksikliğinden dolayı bu uçakların üretimine geçilemediğini kaydeden Ünsan Ban, Türkiye’nin, kendi zeplinlerini üretme noktasında büyük aşamalar kaydettiğini aktardı.

Rektör Ban, Türkiye’nin sınır bölgesinin güvenliğinin sağlanmasında da kullanılacak zeplinlerin, Temmuz-Ağustos aylarında uçurulacağını açıkladı. 2014 yılında üniversitenin kendi uçağını üretmeye hazırlandığını da açıklayan Rektör Ban, üniversitenin yeni nesil kanatlı uçak üretimi noktasında da projelerini Devlet Planlama Teşkilatı’na sunduklarını ve astronot yetiştirmeye başlayacaklarını da dile getirdi.

Türkiye’nin sertifika bağımlılığını azaltacakları bir çalışmaları olduğunu ifade eden Ban, “Üretilen uçaklara uluslararası alanda sertifika veren bir Alman firmasını satın alıyoruz. Sertifika konusundaki bağımlılığımız azalacak.” dedi.

Türk Hava Kurumu Üniversitesi, Türkiye’nin havacılık ve uzay bilimleri alanındaki ilk üniversitesi. Bu yıl eğitim ve öğretime açıldı. 60 öğrencisi bulunan üniversite, alanındaki, dünyada kurulan 37. üniversite. 4 havaalanı ve 80 hangarı olan üniversite, bu anlamda tek olma özelliğini elinde bulunduruyor. Üniversite, kurulduğu günden bu yana, Türkiye’nin önemli projelerinde şimdiden yer almaya başladı bile. Türkiye genelindeki önemli havacılık ve uzay bilimleri sanayisi ile ilgilenen firmalarla temasa geçen üniversite, öğretim üyeleri ve öğrencileri ile de Ar-Ge çalışmalarına katılıyor ve şimdiden ülkenin ihtiyaç duyduğu bir çok alanda faaliyet yürütüyor.

Üniversite hakkında bilgi veren Rektör Ünsan Ban, “Ar-Ge’de temel olarak yeni teknoloji geliştirmeye yönelik çalışmalar yapıyoruz. Önümüzdeki yıllarda, elektrik ve güneş enerjisi ile ilgili çalışmalarımız olacak. Butik bir üniversite olarak, amacımız, yeni teknolojileri geliştiren ve satan, satamasa da ürettikleri ile Türk sanayisine katkıda bulunan bir üniversite olmak.” şeklinde konuştu.

Gelişmiş ülkelerin gelişme sebeplerinin 3 temel alanda ilerleme kaydettiklerini aktaran Ban, bu alanların bilgi işlem, havacılık ve uzay ile ilaç sanayi olduğunu kaydetti. Prof. Ban, şöyle dedi: “Eğer bu sektöre de varsanız gelişmiş ülkeler arasında adınızdan bahsedilebilir. Türkiye’nin de havacılık ve uzay bilimlerinde yer alması için bu üniversite kuruldu. Üniversitemiz, havacılık ve uzay sahasında ihtiyaç duyulan personelin yetiştirilmesinin yanı sıra, aynı zamanda havacılık ve Ar-Ge alanındaki çalışmaları yürüterek, Türkiye’nin ihtiyacı olan uzay araçlarının, uçakların üretilmesine katkıda bulunacak.”

“ÇIKMA KANATLI UÇAK PROJEMİZİ DPT’YE SUNDUK”

Askeri ve sivil alandaki çalışmalara bir bütün olarak baktıklarını aktaran Ban, dünyada olsun Türkiye’de olsun birçok sektörün askeri sanayiden geliştiğini ifade etti. Prof. Ban, aynı duruma ters açıdan bakıldığı zaman, sivil alanda da askeri sektöre doğru bir gelişme ve teknoloji aktarımının söz konusu olduğuna değindi. Türk Hava Kuvvetleri Üniversitesi’nin, ihtiyaç duyulan bir alanda Ar-Ge çalışmalarını geliştirip üretim yapmayı planladıklarını aktaran Ban, şöyle konuştu:

“Örnek vereyim, şu anda verdiğimiz projelerden biri çıkma kanatlı uçak projemiz. Önce prototipi için gerekli çalışmalar başlatılacak. Buna benzer çalışmalar dünyadavar. Zaten ileriki yıllarda gökyüzünde uçak yerine başka araçlar görme imkanımız olacak. 5-10 yıl sonra havada değişik araçlar olacak. İşte Türk Hava Kurumu üniversitemiz, bunların geliştirilmesinde mutlaka rol oynayacaktır. Çıkma kanatlı uçağı helikopter gibi düşününüz. Uçak teknolojisinin en son geldiği nokta. Bu, Türkiye tarafından elde edilebilirse, müthiş bir şey olabilir. Eğer siz teknoloji yakalamak isterseniz sürekli geride kalırsınız. Bu durum dünya içinde böyledir. Siz teknolojiyi yakalayıncaya kadar, teknolojiyi yakalayan insanlar, sizden 10 yıl önde olacak. Dolayısıyla, teknolojinin üretemediği şeyleri üretmemiz lazım ki teknolojinin önüne geçebilesiniz. Bu, bizim bir projemiz, DTP’ye verdik.”

“TÜRKİYE KENDİ İHA’SINI ÜRETEBİLİR”

Türkiye’nin, son dönemlerde ihtiyaç duyduğu insansız hava araçları (İHA) konusunda da açıklamalarda bulunan Ünsan Ban, Türkiye’nin bu uçakları üretebilecek kapasitesinin olduğunu söyledi. “Eğer bir şeyi siz üretmiyorsanız veya üretiminde rol almıyorsanız bu ürünlerin Türkiye’ye gelmesinde sorunlar yaşıyorsunuz.” diyen Ban, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Türkiye, kendi insansız hava aracını üretmeli. Nitekim TAİ önemli başarı sağladı. ANKA da benze şekilde başarılara imza attı. Muhtemelen TAİ, bu çalışmaları son noktalara getirmiş olacak. Ve Türkiye, insansız hava aracı üretebilen ve bunu uçurabilen dünyadaki 3. ülkeden biri olacak. Mesela yakınımızdaki Sincan Organize Sanayi Bölgesi’ndeki bazı firmalar insansız hava aracını üretmiş durumda ve uçuruyorlar. 2 bin metreden görüntü de alabiliyor bu uçaklar. Aldıkları bu görüntü dünya kalitesinin üzerinde. Ben bunları gözümle gördüm. Fakat biz kendi değerlerimizi bilmiyoruz. Eğer biz koordinasyonsuzluğumuzu giderebilirsek, insansız hava araçlarını rahatça üretebiliriz. Dışa bağımlılığımızı azaltabiliriz. Yeter ki Türk sanayisine güvenilsin.”

“KENDİ UÇAĞIMIZI 2014’TE UÇURACAĞIZ”

Üniversitenin, kurulur kurulmaz havacılıkla uğraşan bütün şirketlerle ilişkiye girdiğini ifade eden Ban, bu bağlamda TAİ, ASELSAN, OSELSAN, ROKETSAN protokollerinin yapıldığını kaydetti. Bu şirketlerle karşılıklı anlaşmaları olduğunu kaydeden Ban, sanayi ile üniversite arasında yapılan bu buluşmaya önem verdiğini kaydetti. Prof. Ban, şöyle devam etti:

“Öğretim üyeleri, OSTİM’de kendilerine ait kurulan odalarında havacılık ve savunma sanayi kümelenmelerine hizmet üretiyoruz. Gerekirse benim her hocam, firmaların yanına gidiyor. Bu durum, firmalar arasında koordinasyonsuzluğu gideriyor. Ve bilgi, becerilerini sanayiye aktarıyorlar. Bunları gördükten sonra ben, Türkiye’nin uçak üretecek kapasitede olduğuna inanıyorum. Türkiye, uçak üretebilecek durumdadır. Nitekim biz de kendi eğitim uçağımızı 2014 yılına kadar üreteceğiz. Ciddi çalışmalar yaptık.”

“TÜRKİYE İLK ZEPLİNİ TEMMUZ, AĞUSTOS AYINDA KALDIRACAK”

Türkiye’nin ilk zeplin üretiminde de üniversitenin OSTİM’deki firmalarla işbirliği içinde olduğunu kaydeden Ban, ilk zeplinin muhtemelen önümüzdeki yıl Temmuz veyaAğustos aylarında uçacağını kaydetti.

Zeplinleri sınır güvenliklerinde kullanma imkânları olduğunu aktaran Ban, Türkiye’nin, stratejik bir öneme sahip olduğundan dolayı ordunun çok güçlü olması gerektiğini dile getirdi: “Burada güçlülük, her türlü teknolojik ürüne sahip olmanızdan geçiyor. İnsan hava araçları, termal kameralar çok önemli. F16’ların yeni yeni yazılımları Türkiye’ye verilmeye başlandı. Biz bunları üretmek durumunda olan bir ülke olmalıyız. Örneğin, İHA’lardan alınan görüntülerin anlık olduğunu tahminetmiyorum. Türkiye kendi sanayisi ile yola çıkmalı. Ve kendi sanayisi ile bir yere gitmeli. Eğer dışardan alınacak malzemelerle bir yere gitmek istiyorsanız, işte İsrail’le yaşadığınız problem ortaya çıkar. Gelip onarmam, bakımını yapmam, derler. Eğitim uçağı ile yola çıkmanın ardından da 2023 vizyonuna uygun olarak daha büyük orta ölçekli uçakları yapma hedefimiz söz konusu.”

“TÜRKİYE’NİN PİLOT AÇIĞINI KAPATACAĞIZ”

Ünsal Ban, Türkiye’nin ihtiyacı olan pilot açığını da kapatmayı hedeflediklerini söyledi. 805 yabancı pilotun şu an Türkiye’de çalıştığını bildiren Ban, bu pilotların aldığı ortak maaşın 6 bin dolar civarında olduğunu kaydetti. Bu pliotlar sebebiyle yurt dışına ciddi anlamda pilotlar çıkarıldığını kaydeden Ban, “Bu pilotlar da olsun amabenim işsiz gençlerim dururken veya üniversiteyi bitirdikten sonra bin – bin 500 liraya iş bulurken, yabancının bu paraları almasına göz yumamayız. İşte bizimhoşumuza da gitmeyen de bu durum. Bizim gençlerimiz neden pilot olmasın ve neden bu maaşları almasın.”

“ASTRONOT YETİŞTİRECEĞİZ”

Önümüzdeki yıl üniversitede 13 bölümün faaliyete geçeceğini kaydeden Ban, şu bilgileri verdi: “Havacılık ve uzayla ilgili bölümleri açacağız. Kabin memurundan uçak teknisyenine kadar, uçak mühendisinden astronota kadar bütün branşları biz burada yetiştirmek istiyoruz. Astronot konusunda çeşitli eleştiriler söz konusu. Ancak, gazetelere bakıldığında NASA’nın uzaya göndermek için astronot aradığını göreceklerdir. Bizim yetişmiş anlamda astronotumuz olmadığı için bir tavsiyede bulunamıyoruz. Birkaç tane elimizde, kötü mü olurdu? Bunları hedeflere oturtmazsak sürekli geride kalırız. 60 tane öğrencimiz var, bunlardan 13 tanesi bayan öğrenci. Bayanlarda da pilotluğa ciddi bir ilgi söz konusu.”

“ULUSLARARASI SERTİFİKA VERECEK BİR ALMAN FİRMASINI ALIYORUZ, BAĞIMLILIĞI AZALTACAĞIZ”

Türkiye’nin önündeki en önemli engellerden birinin, uçuş konusunda patentlerin alınamaması sorunu olduğunu kaydeden Ünsan Ban, şöyle devam etti: “Türkiye’nin önündeki en önemli engellerden biri bu. Uçağı alabilirsiniz ama uçuş konusunda sertifikalandırılmasıdır. Bu sertifikalar olmadan uçağı kaldıramazsınız. Bununla ilgili de çalışmalarımızı yaptık. Sertifikalandırılmış, bu yetkilere sahip bir Alman firmasını biz satın almak üzereyiz. Havacılık ve uzay alanlarında üretmeniz yetmiyor artık. Bir de bunu, uçurmanız lazım. Uçurabilmeniz için sertifikalara ihtiyacınız var. Bu sertifikaları alamadığınız takdirde, uçakları yurt dışına satamazsınız. Sadece yurt içineyönelik satılan 30-40 uçakla da bu sektörün ayakta kalması imkansızdır. Biz, sertifikaları yurt dışından temin edebiliriz. Ancak, sertifikalandıran firmalar ciddi paralar alıyor. Eğer biz bu yetkilere sahip olursak ülkemizde de artık, ucuz sertifika elde edilebilecek. Bu yetki Rus’larda da yok. Onlar kendi ürettikleri uçakları yurt dışına satamıyorlar.”

Elektrik faturanızda kazık var!’

Elektrik faturasında tüketici lehine karar verildi.

Tüketici Sorunları İl Hakem Heyeti Başkanı Tanrıverdi, “Kayıp kaçak varsa bunun kaçak kullanmayan iyi niyetle faturasını ödeyen kişilerden tahsil edilmesi yanlış” dedi.

Bu kez Maraşlı tüketici çarptı!
Tüketici Hakem Heyeti, ‘ELEKTRİKTE Kayıp-kaçak bedeli İYİ NİYETLİ ABONEDEN alınamaz’ dedi

Kahramanmaraş’ta bir tüketicinin başvurusunu değerlendiren Tüketici Sorunları İl Hakem Heyeti, elektrik faturasına yansıtılan yüzde 15’lik kayıp kaçak bedelinin tüketiciye iadesine karar verdi. Tüketici Sorunları İl Hakem Heyeti Başkanı Tanrıverdi, “Kayıp kaçak varsa bunun kaçak kullanmayan iyi niyetle faturasını ödeyen kişilerden tahsil edilmesi yanlış” dedi.

Kahramanmaraş’ta bir tüketicinin başvurusunu değerlendiren Tüketici Sorunları İl Hakem Heyeti, elektrik faturasına yansıtılan yüzde 15 oranındaki kayıp kaçak bedelinin tüketiciye iadesine karar verdi. Tüketici Sorunları İl Hakem Heyeti’ne başvuran Emine Saygılı, Eylül ayında kendisine gönderilen elektrik faturasındaki 11.17 liralık kayıp kaçak bedelinin haksız olduğunu ileri sürerek, şikayetçi oldu. Bunun üzerine toplanan heyet, dağıtım şirketi Akedaş’tan savunma istedi.

İlgili firma bu tahsilatının kendilerinin keyfi bir uygulaması olmadığını Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) tarafından alınan kararı uyguladıklarını belirtti.

Heyet, Saygılı’nın müracaatını inceleyerek, elektrik faturasına yansıtılan yüzde 15 oranındaki 11.17’liranın iadesine karar verdi.

Tüketici Sorunları İl Hakem Heyeti Başkanı Nesih Tanrıverdi, yaptıkları incelemede alınan bu paranın hukuka uygun olmadığına karar verdiklerini söyledi. Bu uygulamanın bir kaç yönüyle hukuka uygun olmadığını anlatan Tanrıverdi, şöyle konuştu:

Kaçak oranları farklı oluyor
“Bilindiği üzere kayıp kaçak oranı bölgeden bölgeye farklılıklar gösteriyor. Ayrıca her bölgenin de ayrı bir dağıtım şirketi var. Örneğin A bölgesinde yüzde 1 kayıp kaçak oranı varsa yüzde 15 kayıp kaçak bedeli tahsil ediyor. Bir başka bölgede ise kayıp kaçak oranı çok yüksek iken yine yüzde 15 kayıp kaçak bedeli alınıyor. İkinci olarak Türkiye’de kayıp kaçak oranının ne kadar olduğu tamamen tespit edilmiş değil. Yani yüzde 15 gibi bir uygulama var, ama gerçekten kayıp kaçak oranını bilimsel olarak tespit edilmiş durumda değil. Bilimsel bir kritere de dayanmıyor. Bu yönüyle de haksızlık içeriyor. Diğer yandan fatura miktarı arttıkça bu bedelin oranı da artıyor. Bir tüketici 15 lira öderken bir diğeri 45-50 lira ödeyebiliyor. Bizim için en önemli boyutu ise kayıp kaçak oranı varsa bunu kaçak kullananlardan tahsil etmek yerine iyi niyetle faturasını ödeyen, hukuka uygun davranan kişilerden tahsil edilmesi hukuka aykırı görüldü. Hakem heyetimiz bu bedelin tüketiciye iadesine karar verdi.”

Aldıkları kararlardaki 1031 liraya kadar olan miktarın mahkeme niteliğinde karar olduğunu kaydeden Tanrıverdi, “Bu miktarın altındaki kararlarımız tarafları bağlayıcı bir karardır. Bunun itiraz merci tüketici mahkemeleridir. İlgili firma aldığımız bu karara 15 gün içerisinde itiraz edebilir” şeklinde konuştu.

 

Uzaydan Türkiye Görüntüsü

Uzaya ilk ayak basan ABD’li kadın Astronot Kathryn Sullivan, Türkiye’nin uzaydan kesinlikle büyüleyici gözüktüğünü belirterek, ”Hepimizin okul yıllarından beri öğrendiği Türkiye’nin coğrafi konumu ve Boğaz’ı, uzaydan aynı gerdanda duran gümüş kolyenin üzerindeki değerli taş gibi görünüyor” dedi.

TÜBİTAK’ın ev sahipliğinde İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen Küresel Yer Gözlem Grubu (GEO)’nun 8. Devletlerarası Genel Kurulu’na katılmak üzere İstanbul’da bulunan Sullivan, uzayda yaşadığı tecrübe ve küresel ısınma ile ilgili konularda bilgi verdi.

Sullivan, bir çok kişinin hayallerini süsleyen astronotluğu küçük yaşlardan beri merak ettiğini, dünya coğrafyasına çocukluğundan beri inanılmaz derecede ilgi duyduğunu, okul yıllarında ise bu ilgisinin özellikle fen ve deniz bilimi derslerinde ortaya çıktığını söyledi.

Sullivan, insanlar arasında ”uzayda yürümek” diye bilinen tabirin ”uzayda yüzmek” diye düşünüldüğünde daha mantıklı olabileceğini belirterek şunları söyledi:

”Uzayda bulunmak gerçekten de harika bir tecrübe. Ben 1984 yılında çıktığım uzayda 10 gün kaldım ve 3 buçuk saat yürüdüm. Uzaydayken sanki yüzüyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Dünyayı çerçevesiz yanı başınızda hareket ederken izlemek inanılmaz bir duygu. Fakat biz oraya görev icabı gittiğimiz için zamanımızı iyi kullanarak yapmamız gereken işleri halletmemiz de gerekiyordu. Uzaya gitmek çok iyi organize edilmiş bir koreografi. Arkadaşlarınızla belli bir koreografi içerisinde çalışmanız gerekiyor. Yani aynı tek koreografide bulunan dansçılar gibi oluyorsunuz. Çok meşgul ve konsantre oluyorsunuz ama aynı zamanda da harika bir yerdesiniz. Yani birçok şeyi tek seferde yaşama fırsatı yakalıyorsunuz.”

Türkiye Uzaydan Nasıl Görünüyor?

İstanbul’a ilk gelişi olduğunu dile getiren Sullivan, ”Türkiye’ye ilk defa gelmeme rağmen ben aslında uzaydan Türkiye’nin her yerini gördüm. Türkiye uzaydan kesinlikle büyüleyici gözüküyor. Hepimizin okul yıllarından beri öğrendiği Türkiye’nin coğrafik konumu ve boğazı aynı gerdanda duran gümüş kolyenin üzerindeki değerli taş gibi görünüyor. Tarih kitaplarını okuyup bunları öğrenmek uzun zaman alıyor ancak uzaya gidip görmek sadece dakikanızı alıyor” dedi.

İklim Değişikliği Uzaydan Görünebiliyor

Son zamanlarda daha çok hissedilen iklim değişikliği hakkında da değerlendirmelerde bulunan Sullivan, uzaydan da iklim değişikliğinin görülebildiğini, bunu birden fazla uzaya gitme fırsatı bulan astronot arkadaşlarının daha rahat görebilme fırsatı bulduğunu anlattı.

Sullivan, uzaydan, iklim değişikliğinin toprak kullanımı ve kıyı boylarındaki şekil değişikliği ile de fark edilebilir olduğuna dikkati çekerek, ancak 6 ay yada 1 yıl kalan astronotların dünyadaki renk ve mevsimlerin değişmesine, yaklaşan fırtınanın ardından gelecek kara da şahit olabileceklerini, yani iklim değişikliğinin tüm sinyallerini uzaydan görmenin mümkün olduğunu kaydetti.

Kathryn Sullivan, örnek vermek gerekirse küçüklüğünde gördüğü uzay fotoğraflarındaki Orta Batı Afrika’nın belirgin bir şekli, mavi ve yeşil renkleri olduğuna dikkati çekerek, uzaydan kendi gözleriyle baktığında ise parmak izine benzeyen ve etrafında çok az bir su bulunan bir yer gördüğünü anlattı.


Beyin avı başladı!

Yerli uçak projesi için gurbetteki süper beyinlere “yuvaya dön” çağrısı.

Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ), yurt dışındaki seçkin Türk mühendislerinin, Türkiye’ye dönerek milli imkanlarla üretilecek savaş uçağı, helikopter ve uydu projelerinde görev almaları amacıyla, ‘Tersine Beyin Göçü Projesi‘ni başlattı.

100’Ü AŞKIN MÜHENDİS BAŞVURDU
Özellikle havacılık sektörlerinde çalışmış veya çalışan kalifiye mühendislere web sitesi aracılığıyla çağrıda bulunan TUSAŞ‘a, 1 ay içinde başta ABD olmak üzere Almanya, İngiltere, Kanada ve Fransa’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda ülkeden 100’ü aşkın mühendis başvuru yaptı. Bunların içinden uygun nitelikte olan 20 mühendis ile görüşmelere başlandı.

Büyük bir atılım içinde olan Türk havacılık sanayi, 2023 yılına kadar yerli savaş uçağı, helikopter ve uydu gibi dev projeleri hayata geçirmek için çalışmalarını sürdürürken, TUSAŞ da bu projelerde ihtiyaç duyulan kalifiye Türk mühendislerini yurt dışından Türkiye’ye getirmek için harekete geçti.

TÜRK MALI JET
TUSAŞ yetkilileri, milli imkanlarla geliştirilecek Jet Eğitim ve Jet Muharip Uçağı (TX/FX), Hafif Sınıf Özgün Helikopter ve Uydu Montaj, Test ve Entegrasyon Tesisi gibi Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en önemli projelerinin hayata geçirilmesi için çalışmalar yapıldığını anımsatarak, bu projelerde nitelikli ve deneyimli mühendislere ihtiyaç duyulduğunu belirttiler.

İNTERNET SİTESİNDEN ÇAĞRI
Bu projelerle birlikte beyin göçünün olumsuz etkilerinin daha yoğun hissedilmeye başlandığını ifade eden yetkililer, şunları kaydettiler:

”Başka ülkelerdeki fırsatları değerlendirmek amacıyla ülkemizden ayrılmak durumunda kalan yetkin mühendislerimize çağrı yapılması için yoğun bir çalışma başlatıldı. TUSAŞ web sitesi (www.tai.com.tr) aracılığıyla yurt dışında bulunan mühendislerimize çağrıda bulunduk. Yaklaşık 1 ay içinde başta ABD olmak üzere Almanya, İngiltere, Kanada ve Fransa’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda ülkeden 100’ü aşkın mühendis başvuru yaptı. Bunların içinden uygun nitelikte olan 20 mühendis ile gerekli temas sağlandı ve görüşmeler yapılmaya başlandı.

TUSAŞ‘ın özgün projelerinde yer almak isteyen tüm mühendislerimize kapılarımızı açıyoruz. Bu heyecanı bizimle paylaşmak isteyenlerin web sayfamızda bulunan ‘Tersine Beyin Göçü’ programına iş başvurusu bırakmaları yeterli”

Yetkililer, proje kapsamında istihdam edilecek mühendis sayısının görüşmeler sonucunda ortaya çıkacağını kaydettiler.

1512 MÜHENDİS ÇALIŞIYOR
TUSAŞ‘ta toplam 1512 mühendis görev yapıyor ve bunların 876’sı Ar-Ge birimlerinde görev alıyor.TUSAŞ bünyesinde görev alan mühendislere piyasa şartlarının üzerinde ücret ödeniyor ve yılda 4 kez ikramiye veriliyor. Ayrıca özel sigorta uygulamaları, sosyal ödemeler ve görevin kritikliği ile ilişkili olarak mühendislere çeşitli olanaklar da sunuluyor.

Uçak, uydu sistemleri ve insansız hava araçları gibi entegre havacılık ve uzay sistemlerinin tasarım, geliştirme, modernizasyon ve üretim süreçlerinde Türkiye’nin teknoloji merkezi konumunda olan TUSAŞ, son yıllarda yapılan stratejik yatırımlar sayesinde küresel pazarda da saygınlığını artırdı.

F-35’İN DE ÜRETİM ORTAĞI
TUSAŞ, savunma ve havacılık sanayinde dünyanın en büyük projelerinden birisi olarak gösterilen ve Türkiye’nin de ortak ülkeler arasında yer aldığı F-35 Müşterek Saldırı Uçağı (JSF), geleceğin nakliye uçağı olarak da bilinen ve Türkiye’nin de üretim ortağı olduğu A400M, yeni nesil ticari yolcu uçağı Airbus A350 XWB, uzun mesafe uçağı B787 gibi uluslar arası havacılık projelerinde de önemli roller üstleniyor.

TUSAŞ’ın ürün ve faaliyet yelpazesi içerisinde özgün olarak geliştirilen insansız hava aracı ‘Anka’, başlangıç ve temel eğitim uçağı ‘Hürkuş’, özgün hedef uçak sistemi Turna’nın yanı sıra, F-16 ve C-130 uçaklarının modernizasyonu, ortak geliştirilen T129 taarruz ve taktik keşif helikopteri, A400M askeri nakliye ulaştırma uçağı, keşif gözetleme uyduları; F-35 Müşterek Taarruz Uçağı (JSF), Airbus ve Boeing’in yolcu uçaklarının bazı parçalarının tasarım ve üretimleri yer alıyor.

Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en önemli projelerinden biri olarak nitelendirilen Jet Eğitim ve Jet Muharip Uçağı (TX/FX) projesi ile Türkiye kendi özgün savaş uçağına kavuşacak. 2023 yılına kadar geliştirilecek olan söz konusu projeyle Türkiye, küresel bir güç olma yolunda önemli bir adım atmış olacak.

TUSAŞ’ta Hafif Sınıf Özgün Helikopter Projesi ile Göktürk-2 projesi çalışmaları da başarıyla yürütülüyor.

Önümüzdeki dönemde kurulacak olan Uydu Montaj, Test ve Entegrasyon Tesisinin faaliyete geçmesi ile birlikte de gelecekteki tüm askeri ve sivil uydu projeleri TUSAŞ bünyesinde gerçekleştirilebilecek.

Türkiye’de dev rezerv bulundu

Yozgat’ta uranyum madeni rezervini tespit etmek için 39’uncu sondajı yapan şirket, Türkiye’nin tahmin edilenden çok daha fazla uranyum madenine sahip olduğunu ortaya çıkardı.

Yozgat’ın Sorgun ilçesinin Akoluk ve Mehmetbeyli köyleri arasındaki bölgede uranyum rezervi tespit etme çalışmaları yeniden başladı.

Bölgede 1 yıldan beri uranyum çıkarma çalışmalarını yürüten Adur Madencilik ŞirketiBasın ve Halkla İlişkiler Müdürü Sabri Duransoy, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölgede 39’uncu sondaja başladıklarını, 38 sondajdan elde ettikleri bilimsel verilerin Türkiye’nin bilinenden daha fazla uranyum madenine sahip olduğunu ortaya koyduğunu söyledi.

Türkiye’de 3-4 bölgede uranyum madeninin varlığından söz edildiğini ancak en zengin uranyum madeninin Yozgat’ın Sorgun ilçesine bulunduğunun tespit edildiğini belirten Duransoy, şöyle konuştu:

”Burada bir ilki başarmaya çalışıyoruz. Bu zamana kadar 38 sondaj yaptık. Kısa bir ara verdikten sonra sondaj çalışmalarına yeniden başladık. Şimdi Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Akoluk, Temrezli ve Mehmetbeyli köyleri arasındaki bu arazide yeniden sondaja başladık. Burada bir ay zarfında 7 sondaj daha yapacağız. Sondaj çalışmaları için 3 yıl zaman ayırmıştık. 1 yılı doldu. 2yılın sonunda en kısa sürede buraya uranyum tesisi kurulur ümidindeyiz.”

-Rezerv tahminleri revize edilmeli-

Türkiye’nin en zengin uranyum yataklarının Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Akoluk, Temrezli ve Mehmetbeyli köyleri arasındaki bu bölgede bulunduğunu bildiren Duransoy, Maden Tetkik Arama (MTA) Genel Müdürlüğünce bundan 35 yıl önce bu bölgede uranyum arama çalışmaları yapıldığını, bu çalışmalarda uranyum varlığının tespit edildiğini kaydetti.

Duransoy, şöyle devam etti:

”Biz de onların tespiti üzerinden hareket ettik. Onların yaptıklarına ilave olarak sondajlar yaptık. Bugüne kadar yapılan sondajlarda Türkiye’nin uranyum rezervinin 9 bin ton civarında olduğu tespit edilmiş. Rezervlerin en büyük kısmının burada olduğunu tespit ettik. Aşağı yukarı bu bölgede 4 bin ila 4 bin 500 ton civarında uranyum bulunduğu tahmin edilirken bizim yaptığımız 38 sondaj sonucunda bu bölgede 7 bin ton rezerv olduğu ortaya çıktı. Bu rezerv, ülke rezerv tahminlerini değiştiren bir gelişme. Dolayısıyla bu durum Türkiye’de rezerv tahminlerini yeniden revize etmezimizi gerektiren umutlu bir gelişme. Bütün bu havza için düşünülen 4 bin ton rezervin neredeyse bir kat üstüne çıkmış olmak madencilik bakımından çok önemli bir gelişme. Onun için çalışmalarımızı biraz daha hızlandırdık. Bir ay sonra ikinci etap sondaj çalışmalarımız da sona erecek. Ortaya çıkacak veriler sonucunda fizibilite raporu hazırlanacak. Fizibilite raporuna göre ilçeye üretim tesisi kurulup kurulmayacağına karar verilecek. Üretim tesisinin kurulması çok uzun zaman almaz. Fakat üretim tesisinin ne şekilde kurulacağını, kaç yıl çalışacağını, kapasitesinin ne olacağını bize fizibilite raporları gösterecek.”

-Yozgat’ın uranyumu nükleer santrallerde kullanılabilir-

Bölgeden çıkarılan uranyumun Mersin’de ya da Sinop’ta kurulması planlanan nükleer santrallerde yakıt olarak kullanabileceğini belirten Duransoy, ”Hükümetin çok önemli ve faydalı bir kararı ile Türkiye’de nükleer santral kurulması kararlaştırıldı. Buradan bir uranyum çıkarsa neden kurulacak bu nükleer santrallerde kullanılmasın? Kendi toprağımızdan çıkacak uranyum pekala o santralde kullanılabilir” diye konuştu.

-Önce çevre, sonra sondaj-

Sondajlarda çevreye önem verdiklerini ve köylülerle el ele vererek çalışmalarını yürüttüklerini belirten Duransoy, özel bir teknikle 150 metre derinlikten uranyum madenine ulaştıklarını kaydetti.

Uranyumun çıkarılabilmesi için 150 metre derinliğe inildiğini ve numuneler çıkarıldığını söyleyen Duransoy, şöyle konuştu:

”Bu kayaçlar özel kutulara konularak depolara götürülüyor. Orada mühendislerimiz kayaçları inceliyorlar. Kayacın içinde cevher var mı yok mu onun tespitini yapıyorlar. Daha sonra numuneler yurt içinde ve dışında laboratuvarlara incelemeye gönderiliyor. Bölgedeki tüm köylülerle uyumlu olarak, öncelikle çevreye maksimum saygı anlayışıyla çalışmalarımızı yapıyoruz. Tarlasında ekini olan, pancarı bulunan çiftçinin rızasını alıp sondaj alanında ne kadar ürününe zarar verdiysek bunu tanzim ederek çalışmalarımızı yürütüyoruz. Köylü kardeşlerimiz çalışmalarımızdan çok memnunlar. Burada kurulacak tesiste 150-200 istihdam öngörülüyor. Bu da bu memleketin çocuklarının yararlanabileceği bir yatırım olabilir.”

-”35 yıllık rüyamız gerçek oluyor”-

Sorgun Belediye Başkanı Ahmet Şimşek de ilçede uranyum madeni bulunduğunu 35 yıl önce MTA’nın yaptığı sondaj çalışmalarıyla öğrendiklerini ancak madenin bugüne kadar çeşitli nedenler ileri sürülerek çıkarılamadığını söyledi.

Şimşek, ”Ülkemizin artık mutlaka enerji sorununa çare bulması gerekiyor. Tüm gelişmiş ülkeler nükleer enerji santralleri kurarken bizlerin bunlardan yararlanmaması doğru değil. Bu nedenle bu çalışmaları çok yerinde ve doğru buluyorum. Çalışmaları yakından takip ediyorum. Köylüler de bu durumdan memnunlar. 35 yıllık rüyamız gerçek oluyor. Uranyum tesisi kurulursa ilçemiz çok daha gelişecektir” diye konuştu.

“Online açık artırma sistemi”

Toyota ve Manheim Türkiye işbirliğiyle ”online açık artırma sistemi” (OAA) hizmete girdi

Konuya ilişkin yapılan açıklamaya göre, ManheimTürkiye üyeleri ”www.manheimturkiye.com” adresinden ulaşacakları OAA ile Toyota bayilerininikinci el araçlarını satın alabilecekler.

Toyota ve Manheim Türkiye‘nin OAA kapsamındaManheim Türkiye üyeleri ”www.manheimturkiye.com” sitesinden Toyotabayilerinin her marka ikinci el araçlarına teklif vererek araç satın alabilecek. OAA Sistemi’ni kullanan Manheim Türkiye üyeleri çok daha fazla araca ulaşarak, güvenilir ve hızlı bir alım satım imkanına kavuşacaklar.

AA


Nokia Türkiye’nin “En Samimi Marka”sı.

MediaCat En Samimi Markalar 2011 araştırmasında Nokia, birinci oldu.

MediaCat dergisi ile Ipsos KMG işbirliğiyle yapılanEn Samimi Markalar 2011 araştırmasının sonuçlarına göre tüketici nezdinde en samimi marka Nokia oldu. En Samimi Markalar araştırması, tüketicilerin hangi markaların iletişim mesajlarını kendilerine daha yakın bulduğunu, hangi markaların kendileri ile daha samimi bir iletişim yürüttüğünü düşündüğünü ortaya çıkarmayı amaçladı.

Cep telefonlarında Nokia, rakiplerine açık ara fark atarak yüzde 69 oranla en samimi bulunan marka oldu. Nokia böylece yine MediaCat dergisi tarafından yapılan Lovemark araştırmasında hem tüm kategoriler hem de cep telefonu kategorisinde 4 yıldır kaybetmediği birinciliğini pekiştirmiş oldu.

Araştırma, Türk tüketicisinin hayatında yer tutan 29 kategoride en samimi markaları öğrenmek için 22 Ağustos-23 Eylül 2011 tarihleri arasında, Türkiye’de kent nüfusunu temsil eden 1200 kişi ile görüşülerek gerçekleştirildi. Bu amaç çerçevesinde görüşülen kişilerden her kategori için en samimi buldukları 1 marka belirtmeleri istendi. Türkiye’yi temsil edecek şekilde 12 ilde gerçekleştirilen araştırma sonucunda 15-60 yaş arası kadın (yüzde 50) ve erkek (yüzde 50) bireylerle görüşüldü. Görüşmeler, Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi (CATI) tekniği kullanılarak yapıldı.

Nokia Türkiye Genel Müdürü Çiçek Uyansoy İcan, Nokia’nın en samimi bulunan marka seçilmesinde Nokia kullanıcılarıyla kurdukları uzun yıllara dayanan güçlü bağın önemli rol oynadığını ifade etti. Bunun yanı sıra Nokia’nın güvenilir, dayanıklı, kaliteli, yenilikçi ve çevreci marka kimliğinin yanı sıra kullanıcılarıyla kurduğu çift taraflı iletişimin ve iletişimde kullandıkları samimi dilin en samimi marka seçilmelerinin nedenleri arasında yer aldığına inandığını belirtti. Uyansoy İcan şunları ekledi: “Müşterilerimizle özellikle sosyal medyada samimi bir dil kullanmaya çalışıyor ve bir teknoloji firması olarak buna büyük önem veriyoruz. Müşterilerle güçlü bir bağ kurmak ve bunu korumak için satış öncesinden başlayıp satış sonrası desteğe ve iletişim faaliyetlerine kadar bütün süreçlerde yüksek bir kalite ve doğru bir iletişim ile öne çıkmak gerektiğini düşünüyoruz. Dört yıl üst üste en sevilen marka seçilmemizin ardından bu yıl da en samimi marka seçilmemizin, bu çabalarımızın başarısını gösterdiği inancındayız. Gerek tasarım-üretim süreçlerinde, gerekse satış ve satış sonrası hizmetlerde müşteriyi ilk plana alan ve kaliteyi her zaman daha yükseltmeye yönelik çalışmalarımıza ve yatırımlarımıza devam ediyoruz.”