Aylık arşivler: Mart 2011

Çekilen araçların yerini 'Kanka' söyleyecek

İstanbul’da, yanlış yere park ya da benzeri bir nedenle araçları çekilenler, emniyete mesaj göndererek aracının yerini ve ne kadar ücret ödeyeceğini cep telefonundan öğrenebilecek. Sürücüler, ‘Alo Kanka 1550’ hattına mesaj göndererek aracının akıbetini öğrenebilecek. Proje ile “Acaba aracım çalındı mı?” korkularının da önüne geçilmiş olacak. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün uygulamaya başladığı yeni otopark projesi 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre; trafikten men edilen, park yasağı olan yerlere park edilen ve güvenlik nedeniyle anlaşmalı yedi emin otoparklarına çekilen araçların durumlarını yeniden düzenledi. Projeye göre aracı çekilenler emniyet müdürlüğünün “Alo Kanka 1550” hattına mesaj göndererek sorgulama yapabilecek. Eğer araç çekilmişse, gönderilen mesajı cevaplayan emniyet, aracın hangi otoparka çekildiğini, otoparkın iletişim bilgilerini ve neden çekildiğini içeren bilgileri araç sahibine ulaştırıyor.

İstanbul’daki araç sayısının fazlalığına karşın, otopark alanlarının yetersiz kalması nedeniyle İstanbul genelinde uygulanan proje ile hem “çalıntı” ihbarlarının önüne geçilmiş olacak, hem de aracın yerini öğrenmek için birçok yere telefonla ulaşma zorunluluğu da ortadan kalkıyor. Yetkililer bu sayede çekicilerdeki farklı tarife uygulamalarının da önüne geçileceğini belirtti.

SİSTEM NASIL ÇALIŞIYOR?

Cep telefonlarındaki bütün operatörlerden mesaj bölümüne “PARK” yazıp boşluk bıraktıktan sonra araç plakasını yazdıktan sonra 1550’ye göndermek gerekiyor. Eğer araç çekici tarafından çekilmişse, gelen mesajda hangi otoparka çekildiği, iletişim bilgisi ve neden çekildiği konusundaki bilgiler belirtiliyor.

Örnek SMS sorgulaması -1:

Gönderilen mesaj: PARK 34XX1382

Gelen mesaj: 34XX1382 Plakalı Araç 25.03.2011 14:58 Tarihinde YASAK PARK Nedeniyle YILMAZ Otoparkına Çekilmiştir.(2120000000) Ücret: Çekici(60)TL + Otopark(10)TL. IEM

Örnek SMS sorgulaması -2:

Gönderilen mesaj: PARK 34XX1382

Gelen mesaj: 34XX1382 Plakalı Araç 25.03.2011 14:58 Tarihinde GÜVENLİK Nedeniyle YILMAZ Otoparkına Çekilmiştir(2120000000) Ücret: Çekici ve Park Ücreti Ödemeyiniz. IEM


En pahalı bisikleti tasarlayan yazılım!

Dünyanın en pahalı bisikleti Cervelo R5ca’de SolidWorks imzası. Yapımında çok özel kompozit malzemeler kullanılan Cervelo R5ca, 675 gramlık ağırlığı ve bütün parçalarıyla SolidWorks 3D yazılımında tasarlandı. Bisiklet endüstrisinin yenilikçi şirketlerinden Cervelo’nun sıfırdan yarattığı bu model, şirketin analitik yazılımlarıyla entegre çalışan SolidWorks tasarım ve simülasyon ortamında hayat buldu. Zorlu yarışların yıldızı Cervelo R5ca bugün çok az sayıda üretiliyor ve yaklaşık 10 bin dolardan alıcı buluyor

Geleceğin yenilikçi ürünlerine esin kaynağı oluşturan 3D bilgisayar destekli tasarım yazılımı SolidWorks, dünyanın en hafif yol bisikleti Cervelo R5ca hayat verdi. Kanadalı bisiklet üreticisi Cervelo’nun R5ca modeli 675 gramlık bisikleti gövdesi (kadro) ile daha şimdiden profesyonel sporcuların gözdesi haline geldi. Bu tasarım, Cervelo’nun Kaliforniya’daki Ar-Ge tesisinde, ünlü triatlon yarışçılarının deneyimlerinden yola çıkan Cervelo Vroomen White Design Grubu tarafından geliştirildi.

Cervelo R5ca modelinin sıkıştırılmış 350 fiber katmanından oluşan karbon/epoksi karışımı gövdesi SolidWorks’ün gelişmiş tasarım ve mühendislik analiz araçlarıyla tasarlandı. Bugün çok az sayıda üretilen ve 10 bin doları aşan fiyatıyla birçok yıldız sporcunun birinci tercihi olan R5ca ‘in yaratıcısı Cervelo, bisiklet gövdesindeki malzemenin tasarımı ve özel kompozit malzeme geliştirme yetkinliği ile bisiklet endüstrisinde en yenilikçi şirketler arasında yer alıyor.

Bu yeni bisiklet modeli bugün zorlu yarış ortamlarının gerektirdiği yüksek performans ve güvenli sürüş için gerekli tüm özellikleri bünyesinde topluyor. Günümüzde üreticiler bisiklet tasarımlarında hafifliği sağlamak için genelde malzemeden ödün verirler ancak zamana karşı yarışan Cervelo R5ca’in üstünlüğü, alüminyum bisiklet tasarımlarında olmayan birçok özelliği güçlü ve hafif kompozit malzemeden oluşan gövdesinde taşımasından kaynaklanıyor.

Nasıl tasarlandı?

SolidWorks 3D CAD yazılımı, şirketin R5ca modeli tasarımında yol bisikleti için kullandığı Squoval iskelet konseptini temele alarak yola çıktı. Bisikleti oluşturan çeşitli parçaların ve kullanılan kompozit malzeme üzerindeki yüklerin test edildiği çeşitli analiz yazılımlarıyla entegre çalışan SolidWorks ortaya çıkan analizleri çok gelişmiş bir tasarıma dönüştürdü.

Bisiklet tasarımları aynı zamanda bisikletin üretim biçimleriyle etkileşimli olarak gelişen projelerdir. Bu nedenle SolidWorks tasarımının çıktıları aynı zamanda bisiklet yapımında kullanılan kaba sonlu maddelerin tasarımında ve bu tasarımların yük karşısındaki dayanımlarını hesaplayan özel yazılımlar tarafından değerlendirildi. SolidWorks’ün güçlü entegrasyonu sayesinde mühendisler, gövde elemanlarının şekillerini ve kullanılan malzemeleri hızlı bir şekilde değerlendirme fırsatı buldu.

Cervelo, R5ca modelini diğer modelleri gibi 15 ayrı ağır testten geçirdi. Vroomen White Design Ar-Ge ekibi bu tasarımda bisiklet üzerinde sayısız performans hedefini önce SolidWorks ortamında test etti. Çeşitli sürüş tarzlarını dikkate alan bu testlerde yarış bisikleti R5ca’e endüstri standartlarının yüzde 20 üzerinde yük bindirilmesine rağmen bisiklet yüksek dayanımıyla başarılı sonuçlar verdi. Özellikle metrekareye 80 G baskıya dirençli kompozit malzemesiyle Cervelo R5ca en zorlu yollarda bile rakipsiz olmasıyla dikkat çekiyor.

Yenilikçilik Cervelo’nun yıldızını parlattı

Cervelo Cycles, 1995 yılında iki mühendis tarafından Kanada’da kuruldu. Kuruluşundan bir yıl sonra kuralları alt üst eden yenilikçi bisiklet tasarımları ile endüstrinin dikkatini üzerine çekti. 2000 yılında Bisiklet Birliği’nin getirdiği katı kurallar nedeniyle birçok yenilikçi bisiklet tasarımı devre dışı kalırken, Cervelo bundan yılmayarak, kurallara uygun yeni ve gelişmiş bir bisiklet serisi geliştirdi. Pazarın yerleşik oyuncuları, katı kurallar karşısında geri adım atarken Cervelo, teknolojideki atağıyla yükselişe geçti.

Şirket 2003 yılında 14. Sırada yer alan Team CSC’nin bisiklet tedarikçisi oldu. Çok genç ve küçük bir firma olmasına karşılık Cerveol, profesyonel bisiklet takımı Team CSC’yi üç yıl içinde birinciliğe taşıdı. Altı yıllık bu işbirliği ancak 2008’de sona erdi. Bir yıl sonra ise Cervelo, kendi profesyonel bisiklet takımına sahip ilk bisiklet üreticisi olarak kendinden söz ettirdi. 2008 Tour de France’da Fransız Carlos Sastre ve çıkış yıldızı Thor Hushovd, firmanın da yıldızını parlattı.

Firma bugün dünyanın ünlü bisiklet yarışçılarından oluşan bisiklet test takımının kendisine sağladığı deneyim ve birikim ile profesyonel bisiklet yarışlarının ihtiyacına yanıt veren yüksek performanslı, hafif ve güvenli bisiklet tasarımları ve üretimiyle tanınıyor.

DS SolidWorks hakkında daha fazla bilgi için www.solidworks.com ve www.solidworks.com.tr adreslerine başvurulabilir.



İsrail'den akıl almaz proje!

İsrail, Gazze Şeridi’ne ablukayı sürdürmek için sıra dışı bir proje geliştirdi. Hamas kontrolündeki Gazze’ye insani yardım ve malzeme girişini sınırlayan İsrail, bölgeye giriş çıkışları kontrol etmek için Gazze açıklarında bir ada inşa etmeyi planlıyor. İsrail Ulaştırma Bakanı Yisrael Katz, ordu radyosuna yaptığı açıklamada, uzmanların aylardır üzerinde çalıştığı proje için Başbakan Binyamin Netanyahu’dan onay beklendiğini belirtti.

Adada ticari sevkıyatı sağlamaya yönelik bir liman ve havaalanı da bulunacağını ifade eden Katz, ada için modeller çizildiğini ve birçok girişimcinin de projeyle ilgilendiğini söyledi.

5 YILDIZLI ADA

İsrail, Gazze girişinde oluşturulacak kontrol noktaları aracılığıyla, silah girişini engellemeyi amaçlıyor. Projeye göre, mallar adayı Gazze’ye bağlayacak 4.5 kilometre uzunluğundaki köprü üzerinden taşınacak. En az 5 milyar dolara mal olması beklenen adada turistik tesisler, marina ve oteller de bulunacak.

Katz, yapılması planlanan adayı uluslararası güçlerin kontrol etmesini istediğini söylerken, adanın kontrolünün Mahmud Abbas idaresindeki Filistin Yönetimi’ne devredilmesinin de gündemde olduğu bildirildi.

FİLİSTİNLİLER TEPKİLİ

İsrail’in sıra dışı projesi hem Hamas hem de Filistin Yönetimi’nin tepkisine neden oldu.

Hamas, projenin, “Siyonistlerin ablukayı uluslararası hale getirme çabasının” bir parçası olduğunu belirtti. Hamas’la “düşman kardeş” olan Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi’nden bir sözcü ise projeyi dikkatleri İsrail ablukası altındaki Gazze’nin esas sorunlarından uzaklaştırmaya yönelik bir “fantazi” olarak niteledi.

İsrail, Hamas’ın 2007’de Gazze’nin kontrolünü ele geçirmesinin ardından, Mısır’ın da yardımıyla bölgeye uyguladığı ablukayı daha da sertleştirmişti.

Dokuz Türk’ün ölümüyle sonuçlanan Mavi Marmara baskını sonrasında uluslararası tepkiler nedeniyle ablukayı kısmen hafifleten İsrail, silah kaçakçılığı gerekçesiyle Gazze’ye mal girişini halen büyük oranda sınırlıyor.


Tanzanyalı papazın 'mucize iksiri'

Tanzanyalı bir papazın bulduğu ‘mucize iksir’e ulaşmak isteyenler 26 kilometrelik kuyruk oluşturdu, 52 kişi papazı görmeyi beklerken öldü. Papazın, her türlü rahatsızlığı iyileştirebildiğine inanılıyor. BBC muhabiri Caroline Karoiba, papaz Mwasapile’nin evini ziyaret ettiğinde, emekli papazı görmek için bekleyen 6 bin kişi olduğunu anlatıyor.

Papaz Mwasapile, kendisini görmeye gelenlerin yarattığı izdiham dolayısıyla yaptığı açıklamada, 1 Nisan’a kadar ziyaretçi istemediğini söyledi.

76 yaşındaki papaz, bu tarihe kadar kalabalığın azalmasını bekleyecek.

Papazı görmeye gelenler günlerdir Mwasapile’nin köy evinin dışında barınma, temiz su ve tuvalet erişimi olmadan bekliyor.

Bitkiler ve sudan oluşan ‘mucize iksir’ ise papaz tarafından 30 sente satılıyor.

Papazı görmeye gelenlerin bazılarının ‘iksiri’ beklerken, bir grubun ise karışımı içtikten sonra öldüğü belirtiliyor.

Ancak ülkenin sağlık bakanı Hacı Hüseyin’in BBC’ye yaptığı açıklamaya göre, yapılan testler karışımın insan sağlığına zararlı olmadığını gösteriyor.

Hüseyin, karışımın herhangi bir iyileştirici etkisi olup olmadığını anlamak için testlerin yapılmakta olduğunu söyledi.

Tanzanya’da geleneksel tıbbın iyileştirici gücüne ve sihire olan inanç oldukça yaygın.


Tsunamiden kaçmak için 15 dakikamız var!

Uzun süre Japonya’da yaşayan ve tsunamileri inceleyen Prof. Dr. Yalçıner: “Akdeniz’deki dalgalar 20 dakikada kıyıya gelecek, insanların kaçmak için 15 dakika vakti kalacak. Marmara’da 1110 metre derinlik var. Japonya’daki son deprem 800 metrede gerçekleşti.” Japonya’da meydana gelen 9 büyüklüğündeki tarihi deprem ve ardından kıyıları vuran tsunami dalgaları Türkiye’de bir soruyu akıllara getirdi: Marmara veya diğer denizlerde deprem meydana gelse tsunami olur mu?

Bilimadamları ve uzmanlardan üst üste açıklamalar ve senaryolar gelirken, son açıklamayı ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü, Deniz Mühendisliği Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner yaptı.

Tsunami araştırmaları için uzun zaman Japonya’da yaşayan Prof. Yalçıner, tarih boyunca Türkiye’nin bulunduğu bölgede tsunamilerin meydana geldiğini vurgulayraak kıyıları sık kullanan bir ülke olduğumuz için kayıpların da fazla olacağını söyledi.

Yalçıner, ”Türkiye’de olası bir deprem yaz mevsiminde olursa can kaybı büyük olur. Riskin yazın gündüz saatlerinde daha da yüksek olacağını bilmeliyiz.  Depremin tsunaminin habercisi olduğunu unutmamalıyız. Böyle bir anda kıyaları en kısa zamanda terk ederek tsunaminin etkilerini en aza indirmemiz mümkün” dedi.

Japonya’daki depremde fayın iki tarafı arasında 15 metre yükseklik farkı (deprem atımı) meydana geldiğini bildiren Yalçıner, Akdeniz’de bu seviyede  zıplamanın oluşmayacağını deprem atımının en fazla 6 metre olmasının beklendiğini anlattı.

Yalçıner, şöyle konuştu: “Akdeniz’de ve Marmara Denizi’nde oluşabilecek 7’nin üzerindeki bir depremin tsunamiye sebep olma ihtimali yüzde 10. Türkiye’de beklenen deprem karada olursa binaların etkisi büyük olur. Deprem denizde olursa karada da hasar meydana getirebilir ama oluşacak bir tsunami özellikle tekne  barınaklarına ve limanlara zarar verecek.

KAÇMAK İÇİN 15 DAKİKA VAKİT KALACAK

Akdeniz’de meydana gelebilecek bir tsunami 20 dakika sonra kıyıya ulaşır. Uyarı sistemleri birkaç dakikada sinyal verebilir. İnsanların geriye ortalama 15 dakika vakti kalacak. Meraklı değilsen kaçarak kurtulursun.

En önemli korunma yöntemi kıyı çizgisinden uzakta olmak. Eğer karadaysanız kıyıdan çabucak uzaklaşmak gerek. Denizde veya teknedeyseniz daha derine, derinliği 50 metreyi geçen yerlere giderseniz bu dalgayı seyredersiniz. Tsunami anında açık denize gideceksiniz.

MARMARA’DA 1110 METRELİK DERİNLİK VAR

Akdeniz ve Marmara Denizi bir iç deniz olduğunu için tsunami oluşmayacağı yönünde bir eğilim var. Marmara’da bin 110 metre derinlik var. Herkes diyor ki Marmara küçük deniz derin değil. Rodos ile Girit adaları arasında 4 bin 300 metrelik derinlik bulunuyor. Okyanusta da 6-7 bin metre derinlik var. Sumatra depremi 2 bin 200 metrede oldu yani Akdeniz kadar derin değil. Japonya depremi 800 metre derinlikte oldu Marmara kadar derin bir yerde oldu.

Yani tsunaminin oluşması için denizin büyüklüğü çok önemli değil, fayın atımı önemli. Fayın atımı büyük olursa oluşan dalga da hasar da  büyük olur.”

BİLİM DÜNYASI BEKLEMİYORDU

Japonların tüm hesaplarını 8,5 büyüklüğünde bir depreme göre yaptığını aktaran Yalçıner, son felaketle ilgili ise şu bilgileri verdi:

”Beklenenin üzerinde deprem meydana gelmesi ve beklenenin üzerinde bir tsunaminin oluşması artık bilgilerimizin yeniden elden geçirmemiz gerektiğini  ortaya koydu. Dünya en büyük deprem ve tsunamileri son altı yılda yaşadı. Bilim dünyası beklemiyordu. Endonezya’yı hiçbir bilim adamı aklının ucuna getirmemişti. Japonya’daki deprem, bilim adamlarına bütün hesapları yeniden gözden geçirme konusunda mesaj verdi. Deprem hesapları yeniden gözden geçirme farkındalığı yarattı.”


Marmara'nın kalbini dinleyecekler

Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) Müdürü Prof. Dr. Mustafa Erdik, Marmara Denizi içinden geçen Kuzey Anadolu Fayı’nın etkinliğini çok yakından ve hassas olarak takip edebilecek ”Marmara’nın Kalbini Dinliyoruz” projesine ilişkin, ”Marmara Denizi’nde kurulan bu istasyonlar kendi kategorisinde dünyada bir ilktir” dedi.

Türk Telekom desteğiyle hayata geçirilen ”Marmara’nın Kalbini Dinliyoruz” projesinin tanıtımı amacıyla Rasathane’de düzenlenen basın toplantısında konuşan Prof. Erdik, Rasathane’nin 143 yıldan beri Türkiye’de yer bilimleriyle uğraş verdiğini söyledi.

Erdik, projenin enstitünün gerek deprem, gerekse tsunami konusunda altyapısını geliştirdiğini belirterek, proje kapsamında Marmara Denizi’ne 5 adet deniz dibi deprem izleme sistemi kurulduğunu anlattı.

Deniz dibindeki istasyonlardan elde edilen bilgilerin fiberoptik kablolarla karadaki istasyonlarına, oradan da Rasathane’ye geldiğini kaydeden Erdik, deniz dibindeki bazı istasyonların fay hattına sıfır konumlandırıldığını da kaydetti.

Erdik, hassas ve güvenli bilgiler sağlayan bu istasyonların gerek tsunami gerekse erken uyarı sistemlerinde önem arz ettiğini de belirterek, bu sistemin, erken uyarı sinyalini kullanma aşamasında olan İGDAŞ ve Avrasya tüp tünel sistemi için de çok önemli olduğunu aktardı.

Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Erdik, ”İstanbul için öngörülen deprem erken uyarı sistemi bilgisayardan bilgisayara bir sistemdir” dedi.
Mustafa Erdik, ortalama bildirim süresinin de depremden 4-14 saniye önce olduğunu söyledi.

Erdik, bir başka soru üzerine de deniz dibine yerleştirilen istasyonların karada kullanılanlardan farklı olmadığını, titanyum bir kutu içinde yerleştirildiğini de belirtti.

Marmara’da bir tsunaminin fay kaynaklı olması durumunda 3-4 dakika öncesinde bildirilmesinin mümkün olabileceğini belirten Erdik, denizde bir heyelandan kaynaklanması durumunda ise 45 dakika öncesine kadar bunun bildirilebileceğini söyledi.

Dünyada açık denizlerde bu tür istasyonların olduğunu, ancak bunların sürekli bir sinyal alımının var olmadığını anlatan Erdik, ”Marmara Denizi’nde kurulan bu istasyonlar kendi kategorisinde dünyada bir ilktir” dedi.

Erken uyarı sistemleri konusunda bir soru üzerine de Erdik, tüm Japonya’da 3 bine yakın istasyonun bulunduğunu belirterek, ”Türkiye’de de istasyon sayısını 5-6 bine ulaştırınca Japonya gibi erken uyarı sistemi kurmak mümkün” diye konuştu.

Erdik, ancak erken uyarı sistemlerinin saniyelerle sınırlı olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Barbarosoğlu

BÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu da bu projenin dünyada çok büyük bir tsunami afetinin ardından gündeme geldiğini belirterek, 2004 yılında Sumatra adasında meydana gelen tsunami afetinden önce de tsunaminin bilindiğini ancak birebir yaşanmadığını anlattı.

Barbarosoğlu, 2004 yılındaki bu afetten sonra deniz dibine yönelik çalışmaların Türkiye’de de başladığını belirterek, sürekli bir gözlem evi kurma fikrinin de o tarihte ortaya çıktığını söyledi.

”Bugün itibariyle gerçekten Marmara Denizi bir iç deniz olarak avucumuzun içindedir” diyen Barbarasoğlu, proje çerçevesinde kurulan bu sistemle Marmara Denizi’nde sismik hareketler ve sıcaklığın yakından takip edileceğini ifade etti.

Barbarosoğlu, ”Aslında daha biz yolun başındayız daha yapacak çok iş var” dedi.

Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Ulusal Deprem İzleme Merkezi (UDİM) Müdürü Dr. Doğan Kalafat, toplantıda, deprem izleme sistemlerinin canlı kayıtları hakkında bilgi verdi.

Projeden notlar

Toplam, 57 kilometrelik fiber optik kablo kullanılan 5 deniz dibi ve Marmara Denizi çevresine yerleştirilen 10 karasal geniş bantlı deprem izleme istasyonunu kapsayanproje, bir iç denizde kurulması ve gerçek zamanlı veri akışı sağlaması açısından dünyada bir ilk olma özelliği taşıyor.

Geliştirilmesi ve uygulanması 5 yıl süren proje çerçevesinde deniz dibine istasyonlar, Yalova’da Çınarcık-Koru ile Esenköy-Armutlu, İstanbul’da Güzelce-Avcılar, Tekirdağ’da Marmara Ereğlisi ve Kumbağ açıklarına konumlandırıldı.

Marmara Denizi dibinde oluşturulan deprem izleme istasyonları, Marmara Bölgesi içinden geçen Kuzey Anadolu Fayı’nın etkinliğini çok yakından ve hassas olarak takip edebilecek, mikro deprem aktivitesini eş zamanlı olarak gözlemleyebilecek, zayıf ve kuvvetli depremlerin yanı sıra sıcaklık, basınç ve deniz dibi akıntısını da ölçebilecek.


ABD Türk yazılımını kabul etti

İki yıldır karar bekleyen 109 adet genel maksat helikopteri ihalesinde son tarih olarak nisan ortası gösteriliyor. Yaklaşık 4 milyar dolar bedelli ihalenin çok yakında sonuçlanacağını belirten Savunma Sanayii Müsteşarı Murad Bayar, “Maliyetlerle ilgili istekler var. Bizim firmalara deklare ettiğimiz bir hedef fiyat var. Türkiye’de üretim, sanayi katılımı kriterlerimiz açısından iyi bir teklif” dedi.

SAVUNMA Sanayii Müsteşarı Murad Bayar, 2 yıldır karar bekleyen 109 adet genel maksat helikopteri ihalesinde son tarih olarak nisan ortasını gösterdi. Yaklaşık 4 milyar dolar bedelli ihalenin çok yakında sonuçlanacağını belirten Murad Bayar, “Savunma Sanayii İcra Komitesi’nde bize süre verildi. Somut olarak ne yapacağımızı biliyoruz. Maliyetlerle ilgili istekler var. Bizim firmalara deklare ettiğimiz bir hedef fiyat var. Türkiye’de üretim, sanayi katılımı kriterlerimiz açısından iyi bir teklif” diye konuştu.

Derinlemesine çalışma

Helikopter üretimi konusunda derinlemesine bir çalışma olduğunu söyleyen Bayar şunları söyledi: “İki program da 109 helikopterle bitmiyor. 20 yıllık bir üretim söz konusu. Öyle olunca hattın fizibilitesi çıkıyor. Üretim derinleşti. Helikopterde dinamik sistem denilen transmisyon, aktarma organları gibi kritik alanlara daha önce girmemiştik. Helikopterlerde kullanılacak bütün aviyonik paketini, yazılımı görev bilgisayarını Aselsan yapacak.”

Türk yazılımı kabul ettiler

Her iki helikopter için de bu çözümün geçerli olduğunu ifade eden Bayar, şöyle konuştu: “Sikorksy geldi, Aselsan çözümünü inceledi. ‘Bizim burada teknolojik olarak çok beğendiğimiz bir çözüm var, biz bunu aynen Blackhawk’a koyarız’ dedi. Bu Amerikalıların bizim projelerde en direndiği konuydu. Görev bilgisayarına, yazılımına bizi sokturmazlardı. Blackhawk’da bunu kabul ettiler.”

Türk savaş uçağının kararları alınmadı

TÜRK savaş uçağına da değinen Murad Bayar, “Onunla ilgili bazı soruların şimdilik cevabı yok. Ana konfigürasyon avcı uçağı üzerine olacak. Belki iki kokpitli yapılır. İki pilotlu yapılır eğitim için kullanılır. Onların fizibilite ile cevabına bakıyoruz” diye konuştu.

Ar-Ge 2004’ün meyvesini topluyoruz

Ar-Ge 2004 projesinde başlanılan görev bilgisayarı yazılımının Atak helikopterinde devam ettiğini anlatan Murad Bayar, şu değerlendirmeyi yaptı: “O bilgisayar bir koldan T-38 eğitim uçağı modernizasyonu ve C-130 Nakliye uçağı modernizasyo-nuna devam etti bir diğer koldan insansız hava aracı Anka’ya girdi. Şimdi genel maksat helikopterine de aynı bilgisayarı koyuyoruz. JSF’de büyük tıkanıklık olmazsa Eurofighter resme girmez. JSF projesinde tıkanırsak ne olur? Daha geç değil. Alternatiflere bakabilirsiniz. Bir sürü ülke de bakıyor. Eurofighter’ı tekrar resme sokmak ister miyiz? Büyük bir tıkanıklık olursa Eurofighter da olabilir.”

TAI bu yıl halka açılabilir

TUSAŞ- Türk Havacılık ve Uzay Sanayi (TAI) ve Aselsan’ın aynı çatı altında toplanması fikri üzerinde çalıştıklarını hatırlatan Murad Bayar, “Şimdi 2 şirket artık çok büyüdü. Bunları tek çatıya toplamak çok geçerli olmayabilir. Ama yine de bazı konsolidasyonlar gerekebilir. Aselsan artık dünya savunma firmaları sıralamasında ilk yüzde yer alıyor. TAI bu sene ilk yüze girer. Bunlar kendi büyüklüklerini oluşturdular. Artık onları takip eden yan sanayi çıkmaya başladı. TAI’nin hisselerinin halka açılmasını düşünüyoruz. Bu yıl gündeme alabiliriz. TAI artık ciddi bir finansal güç oluşturmaya başladı. Güçlü bir mali yapı oluşturmaya başladı, projeksiyon verebiliyor.”



Radyasyona karşı mucize ilaç!

Japonya’daki Fukuşima-Daiichi nükleer santralinde meydana gelen radyasyon sızıntısı kamuoyunun bu konudaki korkularını tazeledi. Bu kaygıları gidermeye çalışan araştırmacılar, radyasyona maruz kalan hücrelerin onarımını sağlayan yeni bir ilaç geliştirdiklerini söylüyor. İnsanların yüksek seviyede radyasyona maruz kalmasını engelleyen, nükleer radyasyona maruz kalanlarıysa iyileştiren bir ilaç olsa radyasyondan bu kadar korkulur muydu? Böyle bir ilaç nükleer reaktörlerde meydana gelen kazalardan sonra halkın yaşadığı panik ve korkuyu azaltırdı kuşkusuz. Reaktörlerin radyoaktivite yayan çekirdek kısmında onarım yapan işçiler de radyasyona maruz kalan hücrelerini iyileştirebilen ilacı alınca daha rahat olurdu.

Amerikan ilaç araştırma firması Onconova’nın CEO’su Ramiş Kumar, şirketinin böyle bir mucize ilaç geliştirmek üzere olduğunu söylüyor. Şirket, Ex-Rad adı verilen ilacın geliştirilmesinde Savunma Bakanlığı araştırma laboratuvarından uzmanlarla işbirliği yapıyor. Kumar, hayvanlar üzerindeki ön denemelerin başarılı geçtiğini söylüyor:

”Ex-Rad, radyasyonun zarar verdiği hücreleri kurtarma etkisine sahip. İlaç radyasyona maruz kalmadan bir gün önce ya da radyasyona maruz kalındıktan en geç bir gün sonra da alınabiliyor.”

Gıda ve İlaç Dairesi FDA’in onayladığı ve rasyasyona maruz kalındıktan sonra  alınan bazı ilaçları piyasada bulmak mümkün. Radyasyon ilacı olarak da bilinen potasyum iyodür, reaktörlerden yayılan radyoaktif iyodinin insan bedeni tarafından emilmesini önlüyor. Kişi plütonyum ya da sezyum gibi radyoaktif izotoplarla zehirlendiğinde Prussian Blue gibi Gıda ve İlaç Dairesi’nin onayladığı ilaçların kullanılması radyoaktif maddelerin dışarı atılmasını kolaylaştırıyor.

Savunma Bakanlığı’nın radyasyon zehirlenmesine karşı daha etkili bir ilaç geliştirme girişiminin öncülüğünü yapan Silahlı Kuvvetler Radyobiyoloji Araştırma Enstitüsü’nin sözcüsü Andrew Huff, şu anda radyasyon zehirlenmesinin tedavisinde kullanılacak FDA onaylı bir ilaç olmadığını söylüyor:

”Radyasyon zehirlenmesinin belirtileri şiddetli gribe benzer. Kişi baş ağrısından, yorgunluktan şikayetçi olabilir. Hafif ateş görülebilir. Yüksek dozda radyasyona maruz kalanlarda bulantı ve kusma görülür. Daha düşük seviyede radyasyona maruz kalanlarda belirtiler 24 ila 36 saat içinde azalabilir. Radyasyona maruz kalanların bedenleri, kanın pıhtılaşmasını sağlayan trombositleri ve akyuvarlardaki nötrofilleri kaybetmeye başlar.  Kişinin kendisini hasta hissetmeye başlaması için radyasyona maruz kalmanın üzerinden zaman geçmesi gerekir. Tıpkı kemoterapi gören hastalarda enfeksiyon başgöstermesi  ya da trombosit kaybından sonra kanama başlaması gibi. Kişi kanama nedeniyle ölebilir.”

Huff, Savunma Bakanlığı’nın radyasyon hastalığının tedavisi için araştırmaları yoğunlaştırdığını söylüyor:

”Bizi daha çok kaygılandırması gereken bir başka sorun da nükleer terör olaylarında nükleer bomba patlatılmasından sonra kitlelerin ne oranda iyonize radyasyona maruz kalacağı ve böyle bir durumda ne yapılacağıdır.”

Savunma Bakanlığı ve ilaç firması Onconova, öyle bir krizle başa çıkmak ve zarar görmüş bir nükleer reaktörden yayılan radyasyona maruz kalanları tedavi etmek için Ex-Rad adlı ilacı geliştirmede işbirliği yapıyor. Onconova’dan Kumar açıklıyor:

”Gıda ve İlaç Dairesi, Ex-Rad gibi ilaçların geliştirilmesinde bir yöntem belirledi. Bu ilaçların yapımı için klinik deneyler, hayvanlar üzerinde araştırmalar, üretim aşaması için ek kontrollar gerekiyor. Bu süreci 2008 yılında araştırma aşamasındaki yeni ilaçlar için başlattık. İlaç güvenliği için insanlar üzerinde klinik deneyler yaptık. Şu anda ilaç etkinliğini belirlemek için hayvanlar üzerinde deneylere devam ediyoruz. Bu çalışmalar tamamlandığında onay alabileceğiz. Ex-Rad radyasyona maruz kalmadan önce ya da sonra koruyucu olarak damardan ya da ağızdan alınabilir.”

Kumar, Ex-Rad’in piyasaya sürülmesi için en az 2 ya da 3 yıla daha ihtiyaç olduğunu söylüyor. Buarada yetkililer, kamuoyunu, İnternet’te radyasyona karşı ‘mucize şifa’ olarak tanıtılan ilaçlara karşı dikkatli olması konusunda uyarıyor.


Beyin kanserine neden olan 3 gen

En tehlikeli beyin kanseri türlerinden ‘glioblastoma’ya yol açan 3 gen tanımlandı. ABD’deki Ulusal Kanser Enstitüsü (NCI) ile Ulusal Sağlık Enstitüleri’nin (NIH) finanse ettiği Kanser Genom Atlası (TCGA) Projesi Araştırma Ağı bünyesindeki bilim adamları, beyine hızla yayılan glioblastoma (GBM) tümörünün 3 genini tanımlamayı başardı.

NIH’ten yapılan açıklamaya göre, daha önce sinir tümörü neurofibromatosis’e yol açtığı bilinen NF1, göğüs kanseri ile bağlantılı olduğu sanılan ERBB2 ve pek çok kanseri tetiklediği düşünülen PIK3R1 genlerinin beyin kanserine neden oldukları belirlendi.

601 farklı genin incelendiği araştırma, 206 kanser hastasının TCGA’ya bağışladıkları DNA’lar üzerinde yapıldı. Aynı sıralarda ABD’deki Johns Hopkins Üniversitesi’nde de yürütülen paralel bir araştırmada, 22 GBM tümöründe aynı sonuçlara ulaşıldı.

TCGA bilim adamları, araştırma sonuçlarının, kanser tedavilerinin geliştirilmesine ve her genin ayrı ayrı incelenmesine katkıda bulunacağını bildirdi. NCI direktörü John E. Niederhuber, analizleri sayesinde artık kanser hakkındaki daha karmaşık sorulara hayat kurtaran cevaplar verebileceklerini kaydetti.

Bu yıl sadece ABD’de 21 bin yeni beyin kanseri vakasına rastlanacağı, bu hastalardan 13 binden fazlasının yaşamını yitireceği tahmin ediliyor. Erişkinlerde en sık rastlanan kanser türlerinden GBM’ye yakalanan bir insan, eğer tedaviye başlamazsa en fazla 3 ay hayatta kalabiliyor.


Radyasyondan koruyan aşı geliştirildi!

Rusya Bilimler Akademisi (RBA) Vladikavkaz şehri Bilim Merkezi’nde görevli bilim adamları bünyeyi radyasyondan koruyan aşı geliştirdi. Vladikavkaz Bilim Merkezi Bioteknoloji Bölümü Başkanı Prof. Vyaçeslav Maliyev basına yaptığı açıklamada, RBA ve NASA’nın birlikte yürüttüğü çalışmalar sonucu radyasyonun insan bünyesi üzerindeki etkisini yok etmeyi başaran aşı geliştirdiklerini açıkladı.

Bilim adamları radyasyondan etkilenen ve en fazla 7 gün yaşayabilen deneklere geliştirdikleri aşıları uyguladı. Aynı şekilde insan hücreleri üzerine de denenen aşılar başarılı sonuçlar sergiledi.

Prof. Maliyev Japonya’da yaşanan nükleer santral kazasının yüksek risk oluşturduğunu belirterek, ürettikleri aşının Fukuşima’da kurtarma çalışmalarında görev alan vatandaşlara uygulanabileceğini kaydetti. Maliyev ayrıca aşının küçük radyasyon etkisinde kalanlara ve yüksek doz radyasyon alanlar için de etkili olabileceğini ifade etti.

Maliyev, “Eğer Çernobil Nükleer Santrali’nde kurtarma çalışmalarına katılan ekiplere bu aşı verilseydi daha sonra bu vatandaşlar hayatlarını kaybetmezlerdi” şeklinde konuştu.